Let Down by Radiohead on Grooveshark

29 Ocak 2011 Cumartesi

birinci tekil şahıstan üçüncü türden yakınlaşmalar


yatma vakti geldi. iki bin on bir yılının yirmi sekiz ocak gününün ilk güneş ışıkları, hepsi aynı gibi görünen apartmanların çatılarına düşmeden önce, herkesin kar getirmesini beklediği ama belki de sırf bu yüzden romantik bile olmayan ahmak ıslatan yağmurundan başka bir şey getirmeyen ince bulutlarda kırılıyor. gökyüzü bir sanat eseri adeta, insan gözünün algılayamayacağı çözünürlükte teknolojiler üreten insanlıktan, sadece bir veya iki tane ressam bu renkler kalabalığını anlamlandırıp insan beyninin algılayamayacağı kadar güzel tablolara dönüştürebilir. bense açık penceremin önünde, sözümona son yılların en soğuk kışının eseri olan sabahın sessiz ayazının hissiz bıraktığı parmaklarımla pervazı kavrayarak ve titreyerek, izliyorum onu. şu an bu görüntüye tanıklık eden sadece ben varım milyonlarca kişilik istanbul’da, sadece benim algım var. 
sessiz ayaz, odamı ele geçirirken yavaşça, görüşüm de ağzımdan çıkan buharın yarattığı pusta bulanıyor. bilmiyorum neden, uyumam gerek. yorgun olduğumdan değil, uykum olduğundan da değil, belki sadece artık sabah olduğu için.
pencereyi kapattım ve son bir bakış attım ben uyandığımda artık orada olmayacak olan gökyüzüne. o bir andı, daha önce gerçekleşmemişti, daha sonra da gerçekleşmeyecek. o anı algılama şansına sadece ben eriştim, güzel, artık unutabilirim. perdeyi çektim, uyumak istiyorsanız, bu kadar güzel bir şeyi istemezsiniz etrafınızda.
odam, düşüncelerim ve saçlarım kadar dağınık olan odam, buz gibi. iki kişilik yatağım, bir kişi için de, iki kişi için de buz gibi. ışığı söndürdüm ama oda aydınlık kaldı yine de. uzun zamandır yaptığım gibi iki kişilik yatağımın ikinci kişi için olan yerine yattım. yatağımın kendi tarafına iyi geceler dilemedim, çünkü an itibariyle orada kimse yatmıyor. yorgan buz gibi. yorganın üstüne örttüğüm battaniye buz gibi. bacaklarım birbirine temas ediyor. kendi tenime temas etmekten rahatsız oluyorum. bacaklarım buz gibi.
ne herhangi bir sesi ne de soğuğu engelleyebilen eski pencere pervazları, benim tersime tüm gece uyuyan ve sabah olduğu içi daha yeni kalkan martıların çatlak seslerini de asla engellemiyor. sabahın bu saatini iyi bilirim. martıların çirkin sesleri ancak onların uyuduğu, benimse uyandığım saatte bitecek. yine de uykuya dalarken martıların sesleri kollarımın arasından ve göğsümün oralardan bir yerden gelen hafif bir horultuymuş gibi mutlu ediyor beni tam uykuya dalarken.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder